Bitecek Endişesi Üzerine

Kendimi bildim bileli bir şeylerin bitecek olmasından endişe duyuyorum. Bu bir ilişkinin, hayatın, iş birliğinin, sağlıklı günlerin bitmesi endişesi değil, tam tersine çok basit ve kolayca yerine konabilir şeyler için geçerli oluyor.

Çocukluğumda oynadığım pille çalışan oyuncaklardan itibaren bu hissi hatırlıyorum. Kalem piller şimdiki gibi haftalarca dayanan alkalin pillerden değildi, dolayısı ile bir oyuncak arabanın pille çalışması yaklaşık bir saatlik oyun demekti. Zaten oyuncaklardaki düşük verim (kullanılan eski DC motorlar, LED aydınlatmalar yerine yüksek enerji tüketen ışıklar vb.) nedeniyle yüksek enerji ihtiyaçları vardı.

Yanılmıyorsam yedi ya da sekiz yaşındayken hacdan dönen ninemin getirdiği bir uzaktan kumandalı araba vardı, ama ne araba.. Sadece ileri geri gidebilen (tekerlerin dönme özelliği yok) araba bir 9V luk dört adet de 1.5V luk kalem pil ile çalışıyordu. Hal böyle olunca da oynarken dikkatli olmak, dura dura, dinlene dinlene oynamak gerekiyordu çünkü pil değerliydi.

Gel gelelim çocukluğumdaki bu “dura dura” oynama büyüdüğümde tüketim malzemelerinde bir “bitecek” endişesi yaşamama ve bir şeyi sonuna kadar kullanamama yol açtı. Şanslıyım ki konu bir anksiyete boyutunda değil ya da en azından ben öyle olmadığını zannediyorum.

Bugün yaşadığım bazı “eyvah bitecek!” lere bazı örnekler;

  • Telefon şarjı: 99 yılından beri cep telefonu kullanıyorum, sanıyorum bugüne kadar bir ya da iki defa telefonum pili bittiği için kapanmıştır. Kesinlikle %15 altına düştüğü zaman telefonu kullanamıyorum; acil bir durum olur, işle ilgili bir uzun arama gerçekleştirmem gerekir gerekçesiyle. Hatta sırf bu strese girmemek için iPad’imde pil yüzdesini durum çubuğunda gösterme özelliğini kapattım, en azından daha “kabaca” pil durumunu takip edebiliyorum.
  • Yazıcının kartuşu: Az mı 10–20 sayfa çıktı alıp kuruduğu için kullanamadığım mürekkep kartuşum oldu.. Zaten renkli çıktı hiç alamam, “olur da ihtiyaç olur şimdilik siyah beyaz çıktı idare eder” diye kaç kartuşu kullanamadan çöpe attım.
  • Ev ve mobil Internetin kotası: Şu adil kullanım kotası ve telefonumdaki 10 GB/aylık mobil interneti bitiremiyorum ben. Sürekli bir “anlık tüketim” takibi ve “eyvah 3 GB kaldı ya biterse, ya kotayı aşarsam da üstüne yüzlerce lira daha fatura gelirse” diye kullanmıyorum.c
  • Tatilde yanıma aldığım t-shirtler: Beş günlük bir tatile mi çıkacağım, her gün bir t-shirt değiştirsem, bunun yanında kolsuzu, deniz kenarında giyilebileni vb., en az on – on iki üst alırım. Gel gelelim ilk üç günü iki üst ile geçiririm, şimdi üstüme bir şey dökülür, temiz lazım olur, bulamam (sanki kutuplara tatile gidiyorum) diye yanımda tatile çıkardığım t-shirtlerin %70’ini kullanmadan geri gelirim.
  • Kırtasiye malzemeleri: Şu highlighter olarak da tabir edilen sarı-yeşil-pembe vurgulama kalemleri.. Mümkün değil, kullanamam, kırtasiyeden müthiş bir heyecanla satın alırım ama bitecek diye bunların yerine kırmızı kuru boya, kurşun kalem vb. kullanırım. Benzeri şekilde post-it kağıtları.. Ne güzeller renk renk, ama bitebilirler! O yüzden ancak çok önemli notlar (hangi not bir post-it i kullanacak kadar önemli olabilir ki!) bir post-it üzerine yazılmayı hak ediyorlar.
  • Diziler: Hiç bitecek diye sevdiğiniz bir diziyi izlemediğiniz oluyor mu? Sonuna kadar geldiğim Lost’un son bölümünü izlemedim desem? 🙂 (Hoş izlemedim ama hakkında da iyi şeyler duymadığım için soğudum da aslında, o heyecanlı belirsiz sonla kafamda yaşıyor).
  • Parfüm: E kullanırsam bitecek? Üniversite yıllarından (>10 yıl) kalma bitmemiş parfümüm var.
Cem Yılmaz’ın gösterisinden “açık büfe bitecek” kısmı (1:40’dan itibaren)

Aklıma gelmeyen daha niceleri vardır ancak şimdilik kendimi bu kadar ifşa etmek yeter. Var mı benim gibi “bitecek” korkusu olan? 🙂

2 yanıt

  1. Kendimi bu yazıda o kadar çok buldum ki ! Elinize sağlık. Buna ek eşantiyon ürün de kullanamıyorum. Kıyamıyorum kullanmaya. Sonra yapışkanlığı, boyası akıp gidiyor hiç kullanılmıyor zaten. Yaş olarak benden büyüksünüz sanırım. Eğer bir gün çaresini bulursanız yine yazın. İyi günler.

  2. “Yakın bir tanıdığımız ortalama 40 lı yaşlarında kanser sebebiyle vefat etti, vefatından sonra salon koltuklarinin altinda yillarca kiyamadigi icin kullanmadigi ozel yapim porselen yemek tabakları vardı. Gel zaman git zaman, eşi başka bir hanımla evlendi, bir gün bir ziyarette o porselen tabakların günlük tabak takımı olarak kullanıldığını gördüm”

    Bana bu anısını anlattığından beri halam aldığım ayakkabıyı aynı gün, en güzel elbiselerimi en sevdiklerimin yanında giydim. Yeni aldığım parfümleri aynamın önüne koydum her gün sıkıyorum.. Demem o ki nacizane, ömür bir kelebeğin kanat çırpışı kadar ve muhtemelen sonsuzlukta pille çalışan elektronik aletler, güzel kokan parfümler yok.. kıyamadığınız her dünyevi eşya bir gün bir yerde birileri tarafından kullanılacak. Bu da benim ifade şeklim umarım faydalı olur Sevgiyle..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir