Teşekkür ederim

Epey olmuş.. 16 milyon dakikanın da üzerinde bir süredir buralardayım. Bazen 5 dakika beklemenin bile nasıl eziyet geldiğini göz önünde bulundurduğumda uzun bir süre, ve evet klasik olacak ama çabuk geçmiş, geçiyor..

Bu bir yaş 35’e de yaklaştı, yolun kaçta kaçı yazısı değil. Bu, çok kısa da olsa bir durup dinlenme, yeniden devam etmeden önceki verilen ‘es’ esnasında yazılan bir yazı. İçeriği de dağınık olacak biraz,  bir otel odasından, çok da düzenine bakmadan yazıyorum bu satırları. 

Elindekilerin değerini bilen birisi olmaya çalıştım hep, bu şekilde yetiştirildim zaten. Daha küçükken başladı bu disiplin, oyuncaklarıma  dikkat etmekle başladım kırmamaya. Acele ettiğim için elimden kayıp düşen kırdığım oyuncak jipten beri belki de böyle (Noel Baba’nın getirdiğini sandığım zamanlardan beri yani). Ama sonra farkettim ki kırmamam gereken eşyalar değil kalplermiş. Onlardan da acele ile kırdıklarım olmuştur elbette, halen de oluyordur, olacaktır da. Ama en azından dikkat ediyorum ve ne mutlu ki sevdiklerim – beni seven insanlarla birlikteyim. 

‘Parayla satın alabileceğin şeylerin aslında bir değeri yoktur’ demişti bir defasında patronum. Elbette günlük hayatın içerisindeyken bu kadar aklıselim düşünerek davranmak mümkün olmuyor. Bazen maddi değeri olan şeyler uğruna, maddi değeri biçilemeyen şeyleri feda ettiğimiz oluyor. Ama en azından, 271 bin küsür saatin sonunda çizilen cep telefonuma üzülmemeyi öğrenebilmişim.

Şimdi anımsadım: Lise’de hoca tahtaya kocaman bir ‘0’ yazmıştı; işte bu para. Sonra aynı sıfırın soluna bir ‘0’ daha; bu da kariyer. Sonra ikinci sıfırın soluna bir ‘0’ daha; bu AŞK!.. ‘ aşk sıfır olur mu hiç! ‘ demiştim içimden. Sonra sola bir ‘0’ daha; mutluluk.. Sola bir ‘0’ daha geldi; huzur. Tam da ‘eee ne bu şimdi’ derken, bunların başına bir ‘1’ ekledi.. bu da sağlık demişti.. Bu ‘1’ oldu mu, arkasındaki sıfırlar değer kazanır, olmadı mı değerleri sıfır

Bu sıralar zamanla başım biraz dertte. Benim gibi etrafındaki her şeyi kontrol altında tutmaya yoğun efor harcayan birisi için bile hiç bir şeye ‘yeterince’ vakit ayıramıyor olmak can sıkıcı bir durum. İşte bu noktada doğru kararları alıp seçimler yapmak gerekiyor. Öncelikler belirlemek, alınan her kararda aslında alternatiflerden ‘vazgeçmek’ zorunda kalınıyor. Bu seçimlerden emin olmak mümkün değil, yalnızca gelecekte kendimi ikna edebileceğim gerekçelere dayandırmaya çalışıyorum seçimlerimi. Ki bu bile ileride ‘keşke’ cümlesinin kurulmasına engel değil..

Yukarıdaki rakamların nereye kadar gideceğini hiç kimse bilmiyor. Belki de bu oyunun en güzel tarafı zaten bu. Bunca hesabın kitabın – planın içerisinde, hesaplanamayan, zamanı belli olmayan bir ‘sonu’ olması çekici kılıyor hayatı. 

İşte bu yüzden, fırsat bulmuşken tüm dostlara, sevdiklerime , sevenlerime ve tabii ki tutunduğum iki büyük dala (anneme ve eşime) teşekkür etmek istiyorum, yanımda oldukları, beni yalnız bırakmadıkları için. 

İyi ki doğdum, sizler de iyi ki doğdunuz..

Hasan

4 yanıt

  1. Anladım ki ömür,hesap işi değilmiş,beşi alsan üçü versen, her zaman iki değilmiş kalan.Ömrün muhasebesi yapılmaz,çarpanı böleni olmazmış.Ne kadar çok yaşadım,nasıl yaşadım değil, yaşadığın anı hissetmekmiş ömür.Bazen kıyıdan bakmak,bazen içine girip yüzmekmiş yaşamak.

    Yaşamımda her zaman Allaha şükrettiğim, iyi ki varsın….İyiki doğdun.
    Yaşamın su gibi aziz,temiz berrak olsun. Geldiğin gün kutlu olsun…

  2. “Ama sonra farkettim ki kırmamam gereken eşyalar değil kalplermiş.”
    Walla, Hasancım ben bu gercegi 42 yaşımda bile zaman zaman farkedemiyorum. Hatırlattığın için ve bu güzel yazın için teşekkürler.

    Saol, varol ve iyi ki dogdun !

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir